II- CESSÂS’IN EL-FUSÛL Fİ’L-USUL’DE KONULARI ELE ALMA
METODU
III- EL-FUSÛL
Fİ’L-USUL DE İLLET ANLAYIŞI
3- ŞERÎ
İLLETLERİN VASFI VE BU VASIFLARIN MAHİYETİ
4- ASLIN MALUL
OLDUĞUNU TESPİT ETME YOLLARI
5- İLLETİN
SIHHATİNİ GÖSTEREN DELİLLER (MESALİK’ÜL-
İLLET)
Ebu Bekir Ahmed b. Ali el-Cessâs
er-Razi (v.370/981)
Hicri dördüncü asırda yaşayan
Cessâs 305/907 yılında Rey’de doğmuş 370/981 tarihinde Bağdat’ta vefat
etmiştir. Hanefi fıkıh alimi Ebu’l-Hasen el-Kerhî’den fıkıh okumuş ve onun önde
gelen talebelerinden olmuştur. Hakim en-Nisaburî’den hadis dinlemek için
Nisabur’a gitmiştir. Kerhî h. 340 yılında vefat edince Cessâs Bağdat’a dönerek
hocasının yerini almıştır.
Cessâs, Asım, Abdülbaki Kani,
Abdullah b. Cafer el-Isfahanî, Taberânî ve Ebu Ali el-Farisî’den hadis rivayet
etmiştir.[1]
Cessâs’ın talebeleri arasında
Ahmed b. Musa el-Harezmî, Kudûrî, Ebu Cafer Muhammed b. Ahmed en-Nesefi, Ahmed
b. Ahmed ez-Zaferanî gibi fıkıh alimleri vardır.
Hanefiler fukahayı yedi tabakaya
ayırmışlar ve Cessâs’ı dördüncü tabaka
olan “Ashab-ı Tahric” derecesinde kabul etmişlerdir. Ancak bu tasnif bazı
alimler tarafından eleştirilmiş Cessâs’ın “Mezhepte Müctehid” gurubuna dahil
olduğu söylenmiştir.[2]
Eserleri:
1-
Ahkâmu’l-Kur’an
2-
Şerhü Edebü’l-Kâdı lil Hassaf
3-
Şerhu Muhtasari’l-Kerhî
4-
Şerhu Muhtasari’t-Tahavî
5-
Şerhu Câmii’l-kebir
6-
Şerhu Camii’s-sağir
7-
Şerhu’l-Menasik
8-
İhtisaru İhtilafi’l-fukaha li’t-Tahavî
9-
Şerhu’l-Asar
10- El-Fusûl fi’l-Usul[3]
Cessâs’ın bu
eseri hanefi mezhebine ait yazılmış ilk usul kitabı olma özelliğine sahiptir.
Bu sebeple daha sonraki yıllarda yazılan başta Debusî, Pezdevî ve Serahsî olmak
üzere fıkıh usulü eserlerine kaynaklık etmiştir.[4]
Eser ilk
döneme ait olmasından dolayı fıkıh usulü terim ve kavramlarının tam manasıyla
oturmadığı görülmektedir. Bazı konular muhteva olarak bulunmakla birlikte
sonraki asırlarda kullanılan kavramlar kullanılmamaktadır.
Ele alınan
konular geniş bir şekilde işlenmiş, konu ile ilgili farklı görüşlere de yer
verilmiştir. Zaman zaman takdiri sorular sorulmuş ve bunlara cevap verilerek
benimsenen görüşün doğruluğu ispatlanmaya çalışılmıştır.
Cessâs
usulünde genellikle hocası Kerhî’nin görüşlerini yansıtmakta ve bunları
örneklerle açıklamaktadır. Cessâs’ın Kerhî’den sonra en çok istifade ettiği ve
kendisinden nakiller yaptığı alim İsa b. Eban’dır.[5]
Kitapta konu
başlıkları bulunmakla birlikte bazen başlıkla doğrudan ilgisi olmayan konulara
yer verilmekte bazen de aynı mesele farklı başlıklar altında ele alınmaktadır
bu durum konuların anlaşılmasını zorlaştırmaktadır.
İllet kelimesi sözlük anlamı
itibariyle hastalık manasına gelmektedir. Sözlük anlamı ile istilahî anlamı
arasında ilişki ve benzerlik vardır. Nasıl ki hastalık hastanın durumunda
değişikliğe yol açıyorsa illet de hükümde değişikliğe sebep olmaktadır. İllet
hükmün var olması kendisine bağlı olan manadır. Buna göre illet olmadığı zaman
hüküm de olmaz.
İllet ile delil arasında fark
vardır. Delil medlülün var olmasının sebebi de değildir mucibi de değildir.
Delil sadece medlülü gösterir ve onun hakkında bilgi verir. İllet ise hem hüküm
hakkında bilgi verir, hem de hükmün var olmasının sebebidir. Bu sebeple her
illet aynı zamanda delildir ama her delil illet değildir.[6]
Cessâs Aklî illet ile şerî illeti
birbirinden ayırmış ve ikisinin faklı nitelikte olduğunu söylemiştir. Aklî
illet hükmün var olmasının gerekli kılar ve her zaman hükümle birlikte bulunur,
kıyas işlemi yapılırken kullanılan şerî illet ise hükmü mucip (gerekli) kılmaz,
sadece hükmün alamet ve emareleridir.[7]
Aklî illetler kendi başına
müesssir olduğu halde şerî illetler kendi başına müessir olmayıp Şâri’in
otoritesine bağlı olarak hükmü gerektirir. Şerî illetlerin hükmü gerekli
kılmadığının delili, hükümlerin illetlerden ayrı olarak bulunabilmesidir.
Hüsun kubuh meselesi alimler arasında tartışma
konusu olmuştur. Ehl-i Sünnet alimleri akla daha sınırlı bir yetki verilmesine
taraftar iken mutezile alimleri aklın yetki alanını çok geniş tutmuşlar ve
aklın fiillerdeki hüsun ve kubuhu anlayabileceğini savunmuşlardır. Cessâs’ın
şerî illetleri hükmü (mucip) gerekli kılan bir vasıf olarak kabul etmemesi onun
hüsun kubuh meselesinde mutezilenin görüşlerini kabul etmediğini
göstermektedir.[8]
Eserde illetin çeşitleri bir
başlık altında toplu bir şekilde verilmemektedir. Konular işlenirken zaman
zaman farklı illet çeşitlerine yer verilmektedir. Buradan hareketle Cessâs’ın
illet nevilerine dair açıklamalarını tespit etmek mümkündür.
a-
Aklî illet- Şerî illet
b-
Nas tarafından ortaya konan illet(İllet-i mansusa)- İstinbat ile tespit
edilen illet(İllet-i Müstenbata)
c-
Sahih illet (Hakkında delil bulunan illetler)- Fasit illet (Hakkında
delil bulunmayan illetler)
d-
Amm illet- Tahsise uğramış illet
e-
Tek bir vasıftan oluşan illet- Birden fazla vasıftan oluşan illet
f-
Müteaddi illet(Asılla sınırlı kalmayan illetler)- Kâsır illet (Asıla
mahsus illetler)
g-
Celî illet- Hafî illet
h-
Hükmü ortaya koyan illet(İllet-i müsbite)- Hükmü nefyeden illet(İllet-i
nâfiye)
i-
Maslahat illetleri- Hüküm illetleri[9]
İllet kabul edilen vasıf bazen aslın tabiî
bir parçası olur bazen de bu vasıf insanların teamülü ile illet olma vasfı
kazanır. Mesela istihaze kanının
damardan gelen kan olma vasfı asla bitişik (lazım) bir vasıf; ribada keyl ve
vezin insanların teamülü ile illet olarak kabul edilen ve asıla bitişik(lazım)
olmayan vasıftır.
Lazımî vasıflar zaman ve mekana göre
değişiklik göstermez. Gayri lazımî vasıflar ise yer, zaman ve zemine göre
ortadan kalkabilir veya değişebilir. Mesela insanların malların mübadelesinde
keyl ve vezn yerine başka bir şeyi ölçü olarak kabul etmeleri mümkündür.
Hükmün illeti bazen birden çok
vasıf taşır, bazen de hükmün taşıdığı vasıftan sadece birisi illet olur.
Hükümde bulunan tüm vasıfların
ayrı ayrı illet olarak kabul edilmesi doğru değildir. Çünkü böyle bir anlayış
yanlış hüküm vermeye sebep olur. Bu sebeple eğer illette vasıflar varsa bütün
vasıfların tek bir illet olarak kabul edilmesi gerekir. Mesela buğdayın
buğdayla mübadelesinin riba olma illeti aynı cins ve keyli olma vasıflarıdır. Tek başına cins birliğinin
illet olarak gösterilmesi ve buna göre kıyas yapılması caiz değildir. Doğru
kıyas yapılabilmesi için keyl ve cinsin birlikte illet olarak kabul edilmesi
gerekir. [10]
Hükümde bulunan vasıflardan
hangisi veya hangilerinin illet olduğunu doğru tespit etme gerekir .Hükümdeki
tüm vasıfların illet olarak kabul edilmesi doğru değildir. Mesela buğday da
mekil(ölçülür olma), toprakta yetişme, yenilir olma, saklanır olma, öşrün gerekli
olması, tane, cisim olma gibi vasıflar vardır. Bütün bu vasıfların illet olması
mümkün değildir. İlletin bu sayılanlardan bir veya birkaçının olması gerekir.
Kıyas yapan kişi kendi istediği vasfı
değil hakkında delil bulunan vasfı illet olarak kabul etmesi gerekir.[11]
İlletin
asıla mahsus (kasır illet) olmaması gerekir. Çünkü illetin tespit edilmesinin
amacı hükmü fer’e uygulamaktır.[12]
1- Kıyas Yapanların İttifakı
Örnek: Alimler ribanın yasaklığının ifade eden
hadiste geçen malların sadece bu altı maddeye bağlı olmadığı yani aslın malul
olduğu konusunda ittifak etmişlerdir.
2-
Hükmün İlletinin Nassda Belirtilmesi
Örmek: Ayet-i Kerimede ganimet malların taksim
edilmesinin illeti olarak “Tâ ki o mal,
sizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir devlet olmasın.”[13]
buyrulması aslın malul olduğunu göstermektedir.
3-
Aslın Malul Olduğuna Nassın İşaret(Delalet) Etmesi
Örnek: Hz. Peygamber’in (s.a) ribevî malların
cinsleri farklı ise peşin olmak şartıyla istediğiniz gibi mübadele
edebilirsiniz buyurması aslın hükmünün illetle malul olduğuna işaret
etmektedir.
4-
İstidlal Metodunun Kullanılması
Örnek: Vücuttan bevl çıkması abdesti bozar fakat ter,
gözyaşı, tükrük çıkması abdesti bozmaz. Bu durum bevlin çıkması abdesti bozar
hükmünün malul olmasını gerekli kılmaktadır.[14]
Daha sonraki usul kitaplarında
“Mesalikü’l-illet” başlığı altında işlenen bu konu Cessâs’ın usulünde
terminolojinin henüz yerleşmemesinin etkisiyle usul terimlerine yer
verilmeksizin muhteva olarak ele alınmıştır.
Asılda birçok vasıf bulunabilir.
Bu vasıflar arasından illeti tespit edebilmek için delile ihtiyaç vardır.
Müctehidin istediği vasfı değil hakkında delil bulunan vasfı illet olarak kabul
etmesi gerekir.[15]
Cessâs, İlletin sıhhatinin şu
yollarla tespit edilebileceğini söylemektedir.
1-
Hükmün İlletinin Nassda Belirtilmesi (İllet-i Mansusa)
Hz. Ömer Sevad arazisini
mücahitlere dağıtmamasının illeti olarak “Tâ
ki o mal, sizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir devlet olmasın.”(Haşr
sûresi 59/7) ayetini göstermiş ve ashab bunun üzerine bu görüşü benimsemiştir.
Nisa sûresi 102. Ayetinde korku namazının ileti olarak
düşmanın baskın yapma ihtimali ve düşüncesi gösterilmektedir.[16]
Hz. Peygamber (s.a) “Kedi pis değildir. Çünkü o ev içinde
dolaşanlardandır” buyurmuş kedinin pis sayılmamasının illeti “ev içinde
dolaşanlardandır” kısmıyla açıklanmıştır.
Allah (c.c) veya Rasûlü hükümdeki
illeti ortaya koymuşsa buna itibar etmek ve aslın hükmünü aynı illete sahip
benzer durumlara da geçerli kılmak gerekir. [17]
2- Hükümdeki vasıfların tek tek incelenip illet
olmaya elverişli olmayanların elenmesi ve en sonunda illet olan vasfın tespit
edilmesi (Sebr ve taksim metodu) [18]
Buğdayın buğdayla mübadelesinin
haram olması hükmünde buğdayın yenilir olması, saklanılan erzak olması, ölçülür
(keyli) olması gibi vasıflar söz konusudur. Bu metod kullanılarak vasıflar arasından illet olmaya elverişli
bulunmayan yenilir olma ve erzak olarak saklanır olma özelliğine itibar
edilmemiş; ölçülür olma vasfı illet olarak tespit edilmiştir.[19]
3- Varlığı hükmün de var olmasını, yokluğu hükmünde
olmamasını gerekli kılan vasfın illet kabul edilmesi
Fıkıh usulü kitaplarında bu metod
Deveran metodu diye isimlendirilmiştir.[20]
Hanefiler’e göre ergenlik çağına
ulaşmış bakire kızın izni olmaksızın evlendirilmesi caiz değildir. Şafiiler ise
bakireliği illet kabul etmişler ve ergen olmamış bakire kıza kıyas ile bu kızın
da evlendirilebileceğine hükmetmişlerdir. Hanefiler ise illet olarak ergen olma
vasfını kabul etmişler ve ergen olmuş dul kıza kıyasla izni olmadan
evlendirilemeyeceğine hükmetmişlerdir. Burada deveran metodu kullanılmış
ve ergenlik illet olarak kabul
edilmiştir. [21]
Hükmün illetinin karşısına, onun
gerekli kıldığı hükmün zıddını gerektiren bir illetin çıkarılmasına illetlerin tearuzu denir. İlletler
arasında tearuzun meydana gelebilmesi için iki illetin kuvvet bakımından denk
olması ve illetlerin birbirine zıt hükümleri gerekli kılar nitelikte olması gerekir.[22]
İki
illetten biri has biri amm nitelikte ise tearuzdan bahsedilmez. Her ikisi de
sahih kabul edilir. Mesela bir hadis-i şerîfte kabzetmeden önce yiyeceklerin
satışı yasaklanmıştır. Bir başka hadiste ise daha genel (umumi) bir ifade
kullanılmış ve kabzedilmeden önce satış yasaktır buyrulmuştur. Burada tearuz
söz konusu değildir. Çünkü her ikisi de aynı hükmü gerekli kılmaktadır.[23]
İlletler
arasında tearuz söz konusu olunca tercih metotları kullanılarak tercih yapmak
gerekir. Tercih yaparken kullanılabilecek başlıca tercih kuralları şunlardır:
1-
Mansus illet müstenbat illete tercih edilir.
2-
İki illetden birisi asıllara tesir etse ve kendisine hüküm bağlansa,
diğeri ise deveran etse (Var olduğunda hükümde var, yok olduğunda hükümde yok
olsa) müessir illet, diğer illete tercih edilir. Mesela evlendirme velayetinin
illeti olarak “küçüklük “ vasfı müessir illet “bakirelik” vasfı deveran eden
illettir. Bu sebeple “küçüklük” vasfının illet olarak tercih edilmesi gerekir.
3-
Umumu destekleyen illet, onunla çelişen ve tahsis eden illete tercih
edilir. Çünkü umum asıldır.
4-
Çelişen iki illetten birisi hükmü, illete yakın olan ve onunla aynı
cinsten olan hükme, diğeri illete uzak olan ve aynı cinsten olmayan hükme
gitmeyi gerektiriyorsa yakın ve aynı cinsten olan hükme gitmeyi gerekli kılan
illet tercih edilir. Mesela abdest alırken başın mesh edilmesini mest üzerine
mest ve diğer mesh çeşitlerine kıyas etmek Şafiilerin yaptığı gibi yıkanması
geren uzuvlara kıyas etmekten daha iyidir.
5-
Hakkında sahabe görüşü bulunan kıyas tercih edilir.
6-
Tearuz eden iki kıyastan birisini destekleyen zayıf bir hadis varsa bu
kıyas tercih edilir.
7-
İki illetin gerekli kıldığı hüküm, tek bir illetin gerekli kıldığı hükme
tercih edilir.[24]
* Yakup Gündüzalp, İstanbul, 2002.
[1] Zirikli, el-Alam, I, 165; Cessâs, el-Fusûl
fi’l-Usul, Tahkik Neşemi,I, 7-12; Güngör Mevlüt, Cessâs ve Ahkâmu’l-Kur’an’ı,
s.9-18, Ankara 1989; Özel Ahmet, Hanefi
Fıkıh Alimleri, s.34, Ankara 1990
[2] Cessâs, el-Fusûl fi’l-Usul, Tahkik Neşemi,
I, 17 vd.; Karaman Hayreddin, İslam hukuk Tarihi, s. 263, İstanbul 1989; Duman
Soner, Cessâs’ın el-Fusûl fi’l-Usul Adlı Eserinde İllet Kavramı (Basılmamış
Y.Lisas Tezi), İstanbul 2000;
[3] Cessâs, el-Fusûl fi’l-Usul ,Tahkik Neşemi,
I, 22; Özel, Hanefi Fıkıh Alimleri, s.34
[4] Göngör, Cessâs ve Ahkâmu’l-Ku’an’ı, s.43
[5] Duman, a.g.e., s.13-15
[6] Cessâs, a.g.e., s.9
[7] Cessâs, a.g.e, s.10,138
[8] Duman, a.g.e., s.29, 117,147
[9] Cessâs, a.g.e, s. 10,99,137,139,141,210,265;
Duman, a.g.e., s.32-36
[10] Cessâs, a.g.e., s.137-138
[11] Cessâs, a.g.e., s.155
[12] Cessâs, a.g.e., s.139
[13] Haşr Sûresi, 59/7
[14] Cessâs, a.g.e., s.151-152
[15] Cessâs, age., s.155
[16] Cessâs, a.g.e., s.152
[17] Cessâs, a.g.e., s.157-158
[18] Cessâs, el-Fusûl fi’l-Usul, Tahkik Neşemi,
IV, 158, 6. dipnot
[19] Cessâs, a.g.e., s.159
[20] Cessâs, el-Fusûl fi’l-Usul, Tahkik Neşemi,
IV, 160, 6. dipnot
[21] Cessâs, a.g.e., s.161
[22] Cessâs, a.g.e., s.203; Duman, a.g.e., s.87
[23] Cessâs, a.g.e., s.204
[24] Cessâs, a.g.e., s.208-212; Duman, a.g.e.,
93-100